“Awaken for a moment from your dark night!”
2,3 milyon yıl önce atalarımızın modern insan olma yönünde attığı adımlardan en etkilisi olanın evrim geçirerek Doğu Afrika kısımlarından başlayıp avcı toplayıcı yaşamına adaptasyonu
gerçekleşene kadar sürecek olan göçler bütünü olduğunu biliyoruz. Sinema tarihine baktığımızda ise bu göç Fransa'da başlayıp Almanya'da büyük bir evrim geçiriyor, ilk sanat filmi
olarak değerlendirebildiğimiz film ise günümüzden 104 yıl önce yayımlanmış "The Cabinet of Doctor Caligari" oluyor. O yıllardaki hem Alman hükümetinin yaptırımlarına hem de
yaşanan savaşa bakıldığında sanatın insanı ne kadar anlayabileceğini başarılı, ne kadar anlatabileceğini sert bir şekilde görüyoruz, sonuç olarak sanat filmi yapımcılığı ustaca bir gayret ve
güçlü bir yargıyla insanın birbirini yok etme isteğine karşı alınan bir tavırdan doğuyor, savaş karşıtlığı.
Şu an sadece basit etiğe baktığımızda değil, yazılı insan haklarına bakıp savaşın bir vahşet olduğunu anlayabiliriz belki. Bu, günümüzde çok normal karşılanmasına rağmen 1. Dünya
Savaşı dönemindeki hükümetin savaşma isteğiyle kendi milletinden (eline daha önce silah almış ya da almamış) insanları birkaç metre arazi kazanabilmek uğruna öldürterek ve
öldürerek insani değerleri hiçe saymasının üstünden çok geçmemiş olan 1920 yılında savaş demek bedenlerin, psikolojinin, halk bütünlüğünün çürümesi daha da kötüsü travmalar
demekti. Travmalarımızı yenebilmek için modern tedavi yöntemlerinde olduğu gibi kendimizi aktarmamız gerekir değil mi? Caligari’nin yazarlarının, Carl Mayer ve Hans Janowitz, amacı
da buydu. Kendi savaş deneyimlerini dışavurumculuk ile aktarmak, bunu da karakter yoğunluğu ve hikaye ile yapmayı en iyi şekilde başarıyorlar. Caligari'nin anlatımı yanında
sinematografiği de zamanının ötesine geçiyor. Sette kullanılan yapay ışıklandırmalar ve yere çizilmiş gölgelendirmeler sürreal bir etki yaratıyor ki görsel efektlerin olmadığı zamanlarda
yapılmış bu hileler günümüzde bile göze batmıyor, üstelik filmin çarpıcılığını güçlendirmesi yanında şu anda bildiğimiz Blade Runner 2049 (2017), Nightcrawler (2014) ve Inception
(2010) gibi noir türündeki filmlerin temelleri atılmış oluyor. Sonuç olarak prodüksiyon anlamında da çığır açan filmin mirası Tim Burton ve Martin Scorsese gibi yönetmenler tarafından
özümsenip Alman sinemasındaki dışavurumculuk Nosferatu (1922) ve Metropolis (1927) ile ivme kazanarak sinemanın evrimini büyük ölçüde ilerletiyor.
Tüm bu ilerlemenin nedeni ise Caligari’nin yaptığından farksız olarak insanları deneylerle hipnoz ederek cinayet işlemelerini sağlanmış olması, savaş olmuş olması, çıktığımızda göçte
gerilemiş olmamız.
Savaş Temalı Eserler
-
Maus (1991) – Art Spiegelman
-
Paranoid (1970) – Black Sabbath
-
Jojo Rabbit (2019) – Taika Waititi
-
All Quite on the Western Front (2022) – Edward
Berger
-
Inglourious Basterds (2009) - Quentin Tarantino
-
1917 (2019) - Sam Mendes
-
Metal Gear Solid 3: Snake Eater (2004) – Hideo
Kojima
-
Jacob’s Ladder (1990) – Adrian Lyne
-
Atonement (2007) - Joe Wright
-
Life Is Beautiful (1997) – Roberto Benigni
Hasan Berk Doğu